Uzun soluklu bir yolun ardından..

Comments: (0)
Geri döndüm! İşte buradayım! Blog tutmaya başladığımdan beri hayatımda o kadar çok şey değişti ki! Bunlardan en büyüğü, yıllardır kayıp olan babamı buldum. Tabii ne kadar "gerçek" bir baba olduğu tartışılır. Yaklaşık 20 yıldır görmediğim babamla tanışınca neler oldu neler! Bunları zaten daha önce blogda yazmıştım. Fakat bir süredir ne blogda, ne facebook'ta, ne de twitter'da aktif değildim. Bunun, daha doğrusu bunların nedenlerini, tek tek bloga yazıcam fakat ilk olarak bu yazıyı, geri döndüğümü ve bloglamaya devam edeceğimi bildirmek için yazıyorum.. Bloglayamadığım ve aktif olmadığım süre içerisinde başıma neler geldi neler! Tahmin bile edemezsiniz! Aktif olmadığım zamanlar için yazılarımı yazmış, fakat yayımlayamamıştım. Bu yazıları da en yakın zamanda düzenleyip, tekrar yayına hazır hale getirip yayınlicam! Yaşasın bloglamaaaa!

İlk Amatör Şarkım

Comments: (0)



Merhabalar arkadaşlar. Yeni bir ses sistemi alıp bilgisayara bağladım ve amatör olarak bir şarkı seslendirdim. Bu şarkı, Göktan isimli müzisyenin "Sen" isimli şarkısı. Gerçekten çok sevdiğim bir şarkı olduğu için ben de seslendirdim. Umarım güzel olmuştur. Bundan sonra evdeki ses sistemim sayesinde; amatör olarak, elimden geldiğince, boş vakit buldukça beğendiğim müzikleri seslendirmeye çalışacağım.. Umarım beğenirsiniz..

Ankara'dayım!

Comments: (0)
Evet, yorucu bir uçak yolculuğu ve iğrenç bir haftadan sonra Ankara'ya geldim. Umarım burada daha iyi bir hayata başlayabilirim. Türkiye'ye gelmeye karar vermeden önce hiç düşünmemiştim ama Türkiye'de ne iş yapacağımı bilmiyorum. İş aramaya bugünden başladım. Haa bu arada bugün bir ev tuttum. Küçük Esat'ta. Yani Ankara'nın merkezinde. Oldukça güzel bir yer Küçük Esat. Londra'daki evime göre daha geniş bir ev ve Londra'daki evimin kirasına göre çok da ucuz! Ankara'da yaşayanlar bilirler, Tunalı Hilmi caddesi vardır. Benim küçüklüğüm de buralarda geçmişti.. Lise çağlarıma kadar.. Tunalı Hilmi Caddesi'de evime çok yakın.. Şimdi sıra iş aramaya geldi.. Bakalım beni neler bekliyor!

Elveda Londra! Elveda Güzel Yaşam!

Comments: (0)
Evet.. İşe habersiz gitmediğim için işten atıldım. Hatırlarsanız daha önceki yazımda bahsetmiştim, sevgilim Karoline'in evinden babamın adamları tarafından kaçırılmıştım. Şimdi onlar yüzünden işten de atıldım. Neyse ki 20.000 lira tazminat aldım da bir süre onunla geçinirim. Türkiye'ye dönmeye karar verdim. Şuanda tek diyebileceğim şey elveda Sony, elveda doğru düzgün yaşam! Elveda para! Elveda Karoline! Hele o Karoline sürtüğü! Babam adına çalışıyormuş! Sanırım bu yüzden o gün o şekilde tanıştık. Kasıtlıydı! Benimle birlikte olmasının sebebinin de bu olması beni deli ediyor. Artık bu şehirde durmak istemiyorum. Bu yüzden yarın ilk uçakla Türkiye'ye dönüyor ve bir ev tutuyorum. Ankara / Küçük Esat'a tekrar merhaba! Elveda Londra!

Babam Yaşıyor

Comments: (0)
O odada geçirdiğim ilk gün sonunda açlıktan öleceğimi düşünmeye başlamıştım ki demir kapı birden açıldı. Ben de haliyle korkup geriye çekildim. 65-70 yaşlarında yaşlı bir adam bana "oğlum" dedi. O anda donup kaldım. Hiç bir şey diyemedim. Ağzımdan çıkan tek söz; "sen o değilsin. o yıllar önce öldü" oldu.. Ne yapacağımı, ne diyeceğimi bilmiyordum. Onun benim babam olup olmadığı hakkında da en ufak bir fikrim yoktu. O babam olabilirdi, çünkü sözde kazadan sonra cesedi annemle beraber asla bulunamadı. Ama o olmaya da bilirdi. Bunu bilemezdim. Ve anlatmaya başladı;


Babam olduğunu iddia eden ihtiyar: Jack.. Oğlum! Yıllardır beni görmüyorsun, beni bir trafik kazasında öldü diye biliyorsun. Benden nefret ediyorsan bunu anlayışla karşılarım ama bir şey söylemeden önce beni dinlemeni istiyorum. Çok yaşlandım ve artık işlerimi birine miras bırakmak zorundayım. Bu kişi alelade, herhangi bir kişi olamaz oğlum! Bu kişi sensin. Sen, bu iş için seçildin.. Lütfen bir şey söyleme. Her şeyi açıklayacağım.. Sen bizi sürekli iş adamlarının bulunduğu toplantılara gidiyoruz sanardın.. Sen küçükken de çok zeki bir çocuktun Jack.. Biz, iş adamlarıyla toplantılara gidiyoruz dediğimiz zamanlarda masonik toplantılara katılıyorduk. Bunları sana anlatmamın nedeni, bu mason grubunun başına senin geçmeni istememdir. Bizi "öldü" bildiğin gece yine bir mason toplantısı vardı. Ben, taa en başından beri mason grubunun başkanıydım ve tüm toplantıları ben düzenlerdim. Gündemde en çok konuşulan konulardan biri mason toplantılarında neler konuşulduğu,  masonların hangi amaca hizmet ettiği vesairedir. Bazı insanlar masonların şeytan olduğunu düşünürken, bazı insanlar, masonların Dünya'nın gerçek yöneticileri olduğu fikrini savunur. Ben sana masonlar ve annen hakkında her şeyi anlatacağım.. Tabii kendim hakkında da.. Bak Jack.. Senin, öldüğümüzü sandığın gece bir mason toplantısı vardı.. O günkü mason toplantısında yeni mason başkanı seçilecekti..

Jack: Kes! Duymak istemiyorum saçmalıklarını! Beni derhal buradan çıkar! Tek isteğim bu!

Babam olduğunu iddia eden ihtiyar: Oğlum, seni burada zorla tutacak halim yok ama beni dinlemek zorundasın
Jack: Hiç bir zorunluluğum yok! Eğer seni dinleyecek olsaydım 11 yaşımda terk edilmezdim. Şimdi çıkar beni buradan! Yoksa kaba kuvvet kullanmak zorunda kalıcam!
Babam olduğunu iddia eden ihtiyar: Koridordan 3 sola dön, ileride bir kapı göreceksin. Çıktığın zaman kapıda bir araba bekliyor olacak.. O araba senindir.. Anahtarı kontakta takılı ve kapısı da açık.. Elveda Jack.. Ben sanmıştım ki.. Belki..
Jack: Senin ne bok sandığın umrumda gibi mi duruyorum? Senin, benim babam olduğun daha belli değil. Bana mason grubumun başına geç diyorsun. Affedersin ama siktir git!

Dedim ve koridordan 3. sola dönüp dışarıya çıktım. Bana dediği gibi arabanın kapısı açık ve anahtar kontaktaydı. Hemen bindim ve şehir merkezine doğru sürmeye başladım. Londra'ya giden ilk uçağa binip gidecektim ve Londra'da direkt polise başvurmayı düşündüm. Ama aptalcaydı. Belki de o benim öz babamdı. Bu nedenle vazgeçtim. İyi mi ettim, kötü mü ettim bilmiyorum.. Ve şehir merkezine gelmiştim. Ama hava karanlıktı.. Ve yanımda hiç de param yoktu. Bankamatiklerden birinden para çektim. Ve bir otel odası tuttum. Yanımda sınırlı para olduğu için lüks bir otelde kalmıyordum ama 1 geceliğine idare ederdi. Bütün gece uyumadan başımdan geçenleri düşündüm..

Welcome To Russia?!

Comments: (0)
Evet.. Yaklaşık 1 haftadır doğru düzgün bloglayamıyorum. Nedenini veya nedenlerini bu yazımda anlatmaya çalışacağım ama ne kadar iyi anlatabilirim, ne kadar inanırsınız bilmiyorum. İnanmazsanız hak veririm, çünkü bu yaşadıklarıma ben bile inanamıyorum. Şuanda sizlere Rusya'dan yazıyorum. Ah başıma gelenler! Cuma akşamı işten çıktım ve kendimi yağmurlu kalabalık caddeye attım. Biraz dolaşayım demiştim. Haa bu arada e-posta'ma ardı ardına "baban yaşıyor" mailleri de canımı sıktığı için yeni bir mail açmıştım. O mail'i burada paylaşırsam "baban yaşıyor" mesajını atan salaklar yine bana mesaj atmaya başlayacakları için mail'imi burada paylaşmıyorum. Gerçi şuanda o mail'i atanların salak olduğunu değil, son derece akıllı pezevenkler olduklarını düşünüyorum. Bu pezevenklerin arasında babam da var. İnsan hiç babası hakkında böyle konuşur mu? İnsan hiç babasına pezevenk der mi? Ben derim! Çünkü doğruyu söylediğimden son derece eminim! 11 yaşında kaybettiğimi sandığım, 28 yaşımdayken onu bir daha bulamayacağımı düşünürken başta e-posta'lar alıp, sonra da onu gören kişi benim çünkü. Neyse.. Hikayeyi baştan anlatıyorum.. Cuma akşamı işten çıktım.. Cadde çok kalabalık ve aşırı derecede yağmurluydu.. İçimde bir sıkıntı olduğunu hissediyordum fakat sebebini bilmiyordum. Ben de hemen Karoline'i aradım ve onu yemeğe davet ettim. O da yorgun olduğunu, gelemeyeceğini fakat istersem onlara gidebileceğimi ve yemek hazırladığını söyledi. Ben de olur dedim tabii. Sonuçta sevgilim beni evine yemeğe çağırıyor.. Hemen bir taksiye atlayıp Karoline'in evinin olduğu sokakta indim. Taksi, sokağa giremedi, eğer sokağa girerse tek yönden gitmek zorunda kalacakmış ve akşamın bu saatinde ceza yememek için beni sokağın başında bırakması gerektiğini söyledi. Sinirlendim taksiciye ama zaten sokağın başında indiğim için yolum uzun değildi. Karoline'in oturduğu apartmanın önüne geldim ve zili çaldım. Zil'de bir erkek sesi "kim o" diyordu. O anda nasıl sinirlendiğimi bilmiyorum. Karoline'in evinde bir erkek bana kapıyı açmak için "kim o" diyordu.. Ben de "Jack.." dedim. Dış kapı açıldı.. 3. katta bulunan Karoline'in dairesine hızlıca çıktım ve daire ziline de bastım. Kapıyı "bodyguard" gibi bir adam açtı. İlk başta korktum ama sonra Karoline kapıya geldi..

Karoline: Özür dilerim Jack!
Jack: N-Ne için? Bu adam da kim?
Bodyguard: Baban için çalışıyorum.
Jack: Ne saçmalıyorsun sen? Sürtük! Rahmetli babam hakkında böyle konuşmaya nasıl dilin varıyor! Ayrıca sen benim babamı nereden tanıyorsun! Yoksa o e-postaları gönderen sen miydin?
Karoline: Hayır Jack, o değildi. Sana o e-postaları gönderen bendim.
Jack: Ne saçmalıyosun sen Karoline? Kimsin sen? Bu adam kim!
Bodyguard: Seni babana götürmemiz gerek
Jack: Cehennemin dibine git!
O anda ne dediğimin, ne düşündüğümün farkında değildim. Kaç haftadır çıktığım Karoline, bana babam hakkında mesajlar gönderen kişiymiş. Onlara göre babam yaşıyormuş ve bu ikisi (Karoline ve ismini bilmediğim Bodyguard) babamın adamıymış. Daha olayı tam çözemeden babamın adamı olduğunu söyleyen ve beni, sözde babama götürmek isteyen bodyguard ceketinin sakladığı cepten silahını çıkarıp kafama vurdu.. Sonrasını hatırlamıyorum.. Ardından gözlerimi açtığımda bir odadaydım. Burası ne Karoline'in ne de benim evimdi. Odanın duvarları sarıya boyanmıştı. Odada bir netbook (diz üstü bilgisayarların daha küçüğüne verilen isim), bir yatak ve bir "demir kapı" vardı. Ayrıca bir de pencere vardı ama ben hayatımda bu kadar kalın bir pencere görmemiştim. Bu kadar kalın olmasının nedeni sanırım içeriye soğuk geçirmesini önlemekti. Çünkü camdan dışarıya baktığımda bir anda kalp krizi geçiriyorum sandım! Cam bir oto yola bakıyordu ve oto yolun biraz ilerisinde, kardan görebildiğim kadarıyla "Welcome to Russia" yazıyordu. Bu yazıyı görünce sanırım "beni öldürücekler" diye düşündüm. Olaylara bir bakınca, sevgilim beni yemeğe davet etmiş; onun evine gittiğimde kapıyı bir adam açmış. Karoline ve kendisinin "sözde babamın" adamları olduğunu ima etmiş; ardından beni silahla bayıltmış ve Rusya'da bir oto-yol'un yanındaki bir tahmin ettiğim kadarıyla motel'in odasına kapatmıştı. Kapalı olduğum odanın bir motel odası olmadığı belliydi aslında ama ne olduığu hakkında motel dışında başka bir fikrim de yoktu. Demir kapılar, aşırı kalın camlar normal bir motel odasının sahip olduğu özelliklerden değildi. Camdan "Welcome to Russia" tabelasını gördükten sonra demir kapıyı yumruklayarak sesimi duyurmaya çalıştım. Ama o bela kapı ne kadar ağırsa ellerim kanayana kadar o kapıya yumruk atmama rağmen kapıdan en ufak bir ses gelmiyordu. Ne yapacağımı bilemeyip hem bağırıyor hem ağlıyordum...
Orada bir sürü fişin ortasında duran netbook'a dokunmak hiç aklıma gelmemişti. Belki bu mini bilgisayar sayesinde bir yerlerden yardım çağırabilir veya tam olarak nerede olduğumu, neden orada olduğumu anlayabilirdim. Dediğim gibi yerde duran o netbook'un etrafında bir sürü, sanki yüzlerce fiş vardı. Bu fişlerin hepsi yerdeki gıcırdayan parkelerin köşe kısmında küçücük açılan bir delikten uzanıyordu. Ve bu fişlerin her biri netbook'a bağlıydı. Netbook'un ekranını kaldırdım. Ve klavyesini görseniz inanamazsınız. Bildiğimiz "Q" veya "F" türü klavyelerden değildi. Üstünde "Start the system" ve "Kill Bill" yazan bir düğme vardı. Bu kocaman düğmelerin dışında A-Z ve 0-9 karakterleri vardı. Herhangi bir maus'u yoktu. Netbook'un ekranını kaldırdıktan sonra gördüğüm klavyedeki, sizlere bahsettiğim tuşlar dışında herhangi bir çalıştırma düğmesi yoktu. Ben de "start system" yazılı düğmeye bastım. Birden makina çalışmaya başladı ve garip garip sesler çıkarmaya başladı. En sonunda "London Mystic System" yazan bir mavi ekran çıktı. Aynı zamanda ekranda 10 saniye içinde bir tuşa basmazsanız sistem imha olacaktır yazıyordu. Ben de klavyeden rastgele bir tuşa bastım ve mavi ekranın yerini bildiğimiz klasik windows 98 ekranı aldı. Bu devirde Windows 98 mi kaldı demeye kalmadan birden "London Web Explorer" isimli bir çakma internet explorer açıldı. Bu web tarayıcısının başlangıç sayfasında "bir internet sitesi adresi giriniz" diyordu. Ben de direkt olarak "benbumuyum.blogspot.com" u denedim. İnternete bağlanacağından emin değildim. Ve 3-4 dakika sonra anca sayfa açıldı. Ben de bir ümitle maps.google.com adresine girdim. Bu adresten tam olarak nerede olduğumu öğrenebilecektim! 10-15 dakika sonra sayfa açıldı ve tam olarak nerede olduğumu öğrendim. Nerede olduğumu tahmin edin! Türkiye! Hem de Türkiye'nin göbeği! Ankara'da şehrin biraz dışarısında bir bölgedeymişim. Bölge etrafında herhangi kayıtlı bir dükkan, mağaza veya yerleşim birimi yoktu. Fakat o zaman camdan baktığımda nasıl "Welcome to Russia" ve kar manzarası görüyordum. Emin olmak için bir daha camdan baktım. Yine aynı şeyleri görüyordum. Fakat sonradan anladım ki dışarıya yerleştirdikleri bir gerçek değil, bir dekordu. Benim Rusya'da olduğumu düşünmemi istemişlerdi fakat beni Türkiye'ye, daha doğrusu Türkiye'nin göbeğine "kaçırmışlardı". Bunu neden yaptıklarını anlamaya çalışırken şunu düşündüm; Madem benim Rusya'da olduğum düşüncesine kapılmamı istiyorlar, neden bir netbook ve bir internet bağlantısı sunuyorlardı. Bunları anlamak için zaman ihtiyacım vardı.. Şuanda bunları sizlere bahsettiğim odadaki netbook'tan yazıyorum.. Ne yapacağımı bilmiyorum!!!

Babam hakkında mesajlar alıyorum!

Comments: (0)
Bunu blogda paylaşıp paylaşmamayı çok düşündüm ama bu blogu ilk açarken hayatımda olan herşeyi anlatacağıma dair kendime söz vermiştim. Bu yüzden şuanda bunları yazıyorum. İlk yazılarımda bahsettiğim gibi 11 yaşımdayken babamın bir trafik kazasında öldüğünü öğrenmiştim. Aynı şekilde aynı trafik kazasında annem de ölmüştü. Ya da bana öyle söylemişlerdi. Öyle ki mezarlarına cesetleri gömülmedi. Çünkü cesetleri asla bulunamadı. Ben de yıllardır mezarlarına sırf anmak için giderim. Ne de olsa annem ve babamın gömüldükleri yer orası.. İçinde kemikleri olmasa bile.. Her neyse.. Geçen gün elektronik posta adresime bir e-posta düşmüş. E-Posta şu şekildeydi;


Gönderen: Bilinmeyen Gönderen
Konu: Unknown
Mesaj: f4th3r 15 411v3
Bir zamanlar bu tarzda eşlemeleri öğrenmiştim. Hangi sayı hangi harfe benziyorsa o harfi temsil ediyordu. Örneğin 4 rakamı A harifini, 3 rakamı E harfini, 1 rakamı İ-I veya L harfini temsil ediyordu. Buna göre mesaj "father is alive" oluyor. Bu da sanırım bana "baban yaşıyor" mesajı vermek istiyor. Ama babamın öldüğünü biliyorum. İşin garip olanı hotmail'ime gelen mesajın göndericisinin "unknown" olarak yazılması. Yani herhangi bir e-posta adresi yok. Ayrıca bu mesaj bir defada 250 defa e-posta olarak gönderilmiş. Yani bu e-postadan 250 defa bir günde hatta aynı saatte, aynı dakikada gönderilmiş. Ya birisi bana şaka yapıyor ya da hakkaten ilginç bir şeyler oluyor. 11 yaşında babam öldüğü ve cesedi kazadan sonra bulunamadığı için; sanırım yaşdan dolayı ölmemiş olabileceği ihtimali üzerinde durmamıştım ama lise çağlarımda çok kafamı kurcalayan bir soru olmuştu babamın yaşıyor olabileceği ihtimali.. Ama zor ya. Sanırım birisi bana şaka yapıyor!

İnternetten Satranç Oynamak Mı?

Comments: (0)
Lise çağlarımda satrançla çok içli dışlıydım. Robert College'deydim o zamanlar.. Sürekli kendi aramızda satranç turnuvaları yapardık. Birinci veya ikinci olamazdım ama bir keresinde üçüncü olmuştum. Şimdi yine o eski satranç hevesim canlandı sanki. Kendimi satranç oynamalıymışım gibi hissettim. Ben de dedim nasıl olsa burada reel olarak satranç oynayacak adam bulana kadar bilgisayara karşı oynarım dedim. İlk olarak Windows Vista'mda bulunan basit satranç oyununu oynadım bir kaç el. Ardından internetten satranç oynamaya başladım. Türk oyuncularla oynamak için ilk olarak "gamyun.net" internet sitesinden satranç oynamaya başladım. Canlı satranç oynanınca haliyle daha da zevkli oluyor. Fakat ardından tüm satranç sitelerini ezip geçebilecek bir satranç sitesi keşfettim! Www.Chess.Com ! Chess.com, bize iki temel türde satranç oynama imkanı sunuyor. Bunlardan bir tanesi, günde bir kere girerek hamle yapma, 2 günde bir girerek oyununuza devam etme imkanı sunuyor. Diğeri ise en fazla 2 saat içerisinde oyunu bitirme imkanı sağlıyor. Bunun dışında videolu dersler, makaleler, açılışlar, oyun sonları, satranç problemleri, ülkelere ve satranç oynama kabiliyetinize göre takımlar, takım maçları-turnuvalar gibi etkinliklere ücretsiz olarak katılabiliyorsunuz. Ben de geçen hafta keşfettim bu siteyi ve sizlerle paylaşmak istedim. Benimle oynamak isterseniz buraya tıklayarak profilimi ziyaret edebilir ve bir "düello" teklif edebilirsiniz. Veya buraya tıklayarak ilk olarak ücretsizce siteye üye olabilirsiniz. Fakat ne yazıkki bu site Türkçe dil desteğini henüz vermiyor. Zaten satranç oynamak için herhangi bir dil bilmenize de gerek yok fakat kayıt olurken azcık bir İngilizce kullanmanız gerek! Veya İngilizce dışında bir kaç farklı dil de seçilebiliniyor.

Manga İle Eurovision 2010

Comments: (0)
Bu yıl bayaa dedikodular oldu Eurovision 2010'a kimin veya kimlerin gideceği konusunda. İlk başta Manga deniyordu fakat bir süre sonra Tarkan dedikoduları çıktı. Hatta kesin olarak Manga'dan vazgeçilip Tarkan'ın eurovision 2010'a gönderileceği konusunda da az haber yapılmadı. O haberlerin yalan olduğunu da ben de az önce Haber Türk'ün sitesinde gördüm. Eurovision 2010 için Manga şarkısını hazırlamış. İngilizce bir şarkıyla katılacaklarmış. Hatta Mazhar Alanson Twitter'ında şarkıyı çok beğendiğini ve başarılar dilediğini söylemiş. Yani en azından Haber Türk'te böyle diyordu. İsterseniz buradan habertürk'ün haberine ulaşabilirsiniz. Buraya tıklayarak da Manga'nın Eurovision 2010 şarkısını dinleyebilirsiniz. Ben dinledim ve bana pek iddialı gelmedi. Belki Avrupalı insanların geri kalanı böyle düşünmez ve oy verirler ama bana pek yükseklerde tutunabilecek gibi gelmiyor. En azından Manga'nın bu sene gösterdiği "büyük" ve "ihtişamlı" şarkıların yanından bile geçmez diye düşünüyorum. Top 10'larda ilk sıralara yükseldiği o şarkılarına kıyasla aralarında en kötü şarkı bu olmuş bence. Tabii siz ne düşünürsünüz, oylamaya katılacak olan Avrupalılar ne düşünür bilemiyorum!

Karoline - Lithium

Comments: (0)
Merhabalar arkadaşlar. Sizlerle çok sevdiğim bir parçayı paylaşmak istiyorum. Üstelik bu parçayı sevgilim Karoline seslendiriyor. Çok da güzel seslendirdi. Stüdyoda kayıt yaparken ben de yanındaydım. Belki bilmiyor olmayabilirsiniz, Evanescence diye bir grup var. Bu Evanescence Grubu'nun çok ünlü bir şarkıları var. İsmi "Lithium", Türkçesi "Lityum" demek oluyor ve bildiğiniz gibi Lityum bir element. Şarkının ismi de Lithium, yani Lityum. Muhteşem bir şarkı açıkcası. Sizlere, sevgilim Karoline'in seslendirdiği Lithium şarkısını sunmak istiyorum.. İyi dinlemeler.. :) Umarım beğenirsiniz.. Bu arada, seslendirdiği profesyonel müziklerden biri olan Lithium'u blogumda yayınlamama izin veren sevgilim Karoline'e binlerce teşekkür!